1 Nisan 2012 Pazar

onur ünlü üzerinden sanat filmi karmaŞaSı

bölüm 1 beş şehir

onur ünlünün absürt filmden hoşlandığı ortada ama neden absürt film yapıyorum ayağına absürt filmi eleştirir gibi film yapıyor ? beş şehirden bahsediyorum tamam film absürt film sanatsal film festival ama neden filmi izlerken bu değerleri o filme yükleyen izleyiciyle taşak geçen bir parodi havası alıyorum. zaten aklımda hep olan bir sorudur; bu film niye çekilmiş ? Bu filmde soru havada kalıyor. hele  filmi yapan adam bir türk olunca rakı masasında eğlence olmamız daha yüksek bir ihtimal gibi geliyor

tamam hadi bu sanat filmleriyle taşak geçen bir film değil diyelim. ne ki şimdi bu ? film dertli olsun diye bulduğu her derdi filmin içine sokuşturan mahsun kırmızıgül filmciliği mi ? sanırım bu en uzak ihtimal öyle olsa yönetmen bi havaya girer böyle film çekerken "lan kediyi de insana oynatayım şakalı olsun " demez.

şimdi gidip beş şehir filmi içinde polis tarafından bi bok anlamadım değiştirmeye gidiyorum ve filmi izlemeyen bir başka polis tarafından yeni tanıştığı kıza tuhaf diyerek anlattığı filmi izlemeye gidiyorum. aa dur lan taşak geçme işine yeni bir kanıt, filmi izlemeyen kişi tuhaf diye anlatıyor filmi karşısındaki kızda adamın filmi izlemediğini anlamadan yeni türk sineması hesabı diyor. izleyiciyi mi yeriyor, kendini mi yeriyor yoksa ikisini birden mi yeriyor hiç bilemedim. bu cümlede ilk bölümün özeti oldu.

bölüm 2 polis

2 saat önceki bana cevabım evet hepsini yeriyor. doğru düzgün şiir okumuşluğum yoktur, bitirebildiğim tek şiir kitabı memleketimden insan manzaraları, aslında o da bir şiir kitabı değil. bunların dışında ah muhsin ünlü şiirlerinden okumuşluğumda vardır. bu açıklamaları yapmamın nedeni onur ünlü filmlerini artık ah muhsin ünlü şiirleri okuyormuş gibi izlemeyi kabullenmem. belirtmeliyim ki ah muhsin ünlüden hoşlanmam ama polis filminden hoşlanmadım diyemiyorum. bu, onur ünlüden kaynaklı değil, sadece sinemayı, şiire tercih etmemle alakalı.

şimdi bakıyorum da 2 saat önce mahsun kırmızıgül filmciliği gibi ağır laf edip kediye fazla takılmışım. Biraz ağır ve gereksiz olmuş. kırmızıgül filmciliği arabeskin dibine vurayım derken oluşmuş bir yan etki, kedi ise monolog yerine diyalogun tercih edilmesi veya sadece çayla kahve arasındaki farkı anlatacak kişiyi bulamamaktan kaynaklı sanırım.

bölüm 3 celal tan ve ailesinin aşırı acıklı hikayesi

şu ana kadar izlediklerim arasında en oturaklı film buydu. sahne geçişlerinde anlamsızlık veya arada çıkan yersiz göndermeler gibi şeyler yoktu. hüzünlü gözüküp gülünç ve absürt olma işini en açık açık yapanı buydu. şiir gibi izlemeye alıştığımdan ve süresinin iyi ayarlanmasından dolayı da gayet akıcıydı. yine de beğendim diyemiyorum. film bu sefer komik olmak için çekilmiş gibi geliyor. amaç bu olsa bile benim bunu izlerken fark etmemem gerekiyor.aynı eleştirinin tersi beş şehir için geçerli.

burda kafama takılan onur ünlü için denilen bir şey "filmlerini çekmek için dizi çekiyor". filmin çıkışı leyla ile mecnundan sonra. bir sürü dizi karakteri vardı bu filmde. körün düştüğü sahne mesela veya operacı adam. gelmek istediğim nokta şu bunlar önce dizi için yazıldıysa ve filme konulduysa bu gösteriyor ki onur ünlü için her iki işte aynı yani birini yapmak için diğerini yapmıyor aynı değeri veriyor. Ha yok bunun senaryosu çok önceden yazıldıysa ve filmlerinden artanları alıp alıp boşta kalan dizi senaryosuna ekliyorsa, dizi harbiden ikinci planda.

bölüm 4 güneşin oğlu
sanırım rahatlıkla beğendim diyebileceğim tek film bu oldu. konu absürt olunca olayı absürtleştirmek için ek çaba gerekmiyor bu bir etken sanırım. bir diğer etken olarak özgü namalın kırmızı elbisesini çok net olarak sayarım. saatte beş olmuş üst üste 4 onur ünlü filmi neyse ki çocuk filmini bulamadım

bölüm 5 çocuk
 buldum izledim sinan çetinli çıktı

29 Ekim 2011 Cumartesi

Yeni başlayanlar için televizyon karşısında uyuma rehberi

                  Televizyonun karşısında uyumak  rüyaları renklendirir, güne farklı duygularla uyanmayı sağlar.

Kanal seçimi bu konuda kritik bir öneme sahip. Hem uykuya dalma sürecinde hem uyanma sürecinde iyi giden bir kanal bulmak gerçekten çok zor. Doğru kanalı bulmanız için sizlere deneyimlerimi aktarmaya çalışacağım, sevgili televizyon karşısında uyumayı sevenler. Eksik kaldığım kanallarda eren adlı işe yaramaz umarım beni tamamlar, haydi başlıyoruz.

28 Ekim 2011 Cuma

Siklememe ve Küçümseme

  Efendim sizin zırvaladığınız gibi blogun yüzde %49 u benimse, sizin yazılarınızın altında kalan alanın da maalesef %49 una sahibim. Üşenmeyip karakterleri sayarsanız bunu göreceksiniz. Bu yazılarım ayrıca sizi sevindirmesin %49  sadece örnek olarak verilmiş ve asla kabul edilmememiştir. Özetle; yetkileri keşke baştan konuşsaydık da ıkınmanıza gerek kalmasaydı.

Madde madde diyip tek madde yazmanıza gülüyorum ki bu da attığım başlıktaki küçümseme alanına denk geliyor. Ayrıca siz Kk olursanız biz de Rte olmasını biliriz. İşte burası da başlığımın tamamını karşılıyor çünkü Rte nin bir tartışma esnasında kullandığı birincil silahlar küçümseme ve siklememedir.

Gelin eskiye bakalım bunlar ne demişler zamanında;
"... bir lisede okumuş insanlara okuyucu demenin ne kadar doğru olup olmadığını sabahlara kadar tartışabilirim, siz değerli okuyucularımızla. Ona da selam olsun."

- bakın okuyucularım nasıl da alkışlıyor-

Şimdi çıkıyorsunuz okuyucu derken genel okuyucuyu kasttettim diyorsunuz. Hiç kıvırtmayın Eren bey, biz anladık anlayacığımızı. Okuyucu da bunu anlamıştır, siz hiç merak etmeyin.

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Düzeltme Ve Cevap

Öncelikle yetkilerini kötüye kullanıp, altında benim ismimin bulunduğu bir yazının altına kendi görüş ve düşüncelerini, futursuzca ve umarsızca yazan huleyn insanını kınıyorum. Ikınıyorum, ıkındım. Ve sen çok yanlış gelmişsin kardeş demeden de geçemeyeceğim düşünceleriyle, cahilliği ve algı sorununu ayyuka çıkarmasına üzüm üzüm üzülüyorum. Bütün bunları yaptıktan sonra izninizle, küçümal bir açıklamayla, bir Kemal Kılıçdaroğlu sakinliğinde, madde madde ilerleyerek yanlışlarını yüzüne vuracağım.

Okuyucu RKAL'li Konusu

Sevgili huleyn, RKAL'de o ya da bu sebepten okuyan sevgili dostlarımıza okuyucu dememi, blogumuzun okuyucusu anlamıyla anlamış ve idrak yollarındaki tadilat çalışmasından dem vurmuş. Bir lisede okuyan insanlara o lisenin okuyucusu demek ile o insanların bu blogu okudukları manasındaki okuyucukları aynı şey mi sevgili okuyucu. Son sevgili okuyucu bu blogu okuyan sevgili okuyucuyadır. Zaten RKAL'de okumuş bir insana bu blogu okumadığı takdirde sevgili okuyucu demem.

Özet: Ben okuyucuya sevgili okuyucu demem, okuyucu benim blogumu okumadıkça.

19 Mayıs 2011 Perşembe

Yan Rol Ve Figüranlık Üzerine: Sarı Bıyık




Uzunca bir süredir dizi izleyemeyen ve bu durumu takip mekanizması gelişmemiş olmasına bağlayan bendenize, kendini bu kadar kolay ve yine bu kadar çok sevdirmeyi başarabilmiş, güzide dizi Leyla ile Mecnun, 14. bölümüyle de beni benden almayı başarmışken, küçük sahnelerin büyük ismi, sarı bıyıklı dev adamı canım dizimde görmek, beni bu satırları yazmaya iten sebep oldu.

Sayfalara sığmayacak filmografisiyle türk figüranitesinin (o ne demekse) dev ismi sarı bıyığa bu kıytırık blog yordamıyla, Türk dizi sektörü adına teşekkür etmek istedim sadece. İyi ki varsın sarı bıyık, iyi ki.


Bir diğer sarı bıyığı ise bloğun %49'unun sahıbısı huleyn ve diğer tüm RKAL okuyucuları bilir ki, bir lisede okumuş insanlara okuyucu demenin ne kadar doğru olup olmadığını sabahlara kadar tartışabilirim, siz değerli okuyucularımızla. Ona da selam olsun.

3 Mart 2011 Perşembe

Biz Bildiğimizden Mi Yazıyoruz?

Hayır lan, hayır.

burası sıkıcı olmaya mı başladı?

13 Aralık 2010 Pazartesi

Adam

2009 yapımı Max Mayer filmi. Başrollerini Hugh Dancy ve Rose Byrne' ın paylaştığı film Asperger Sendromuyla mücadele eden Adam'ın, sosyal hayatını ve sendromuna bağlı yaşadığı zorlukları ele alıyor. Güzel komşusu Beth'le tanışmasının ardından, daha çok sosyal bağ kurmak zorunda olan Adam'ın bu yöndeki çabası ise filmdeki komik unsur. Sonradan bir drama dönüşmek kaydıyla. Ülkemizdeki muadili açısından Başka Dilde Aşk'ı örnek verebiliriz. Benzer bir iş.